Tanrı’nın insana en mühim vergisi
‘varlık’tır.
Varlığını devam ettirebilme kabiliyeti, ehemmiyet
sıralamasında ikincidir.
Bu kabiliyet, yeme-içme; barınma-bürünme(güvende olma) ve üreme
şeklinde ortaya çıkıyor.
Bütün bunlar birer beceri olduğu
kadar birer ihtiyaçtır da… Yahut şöyle de dile getirilebilir: Bu kabiliyetlerde
bir noksanlık olması, istenilen bir şey değildir.
Bahsi geçen ihtiyaçların doruğa
çıktığı zamanlarda, Yaratan – İnsan ilişkisi en girift hâlini alıyor.
Kalbine korkular üşüşen insan,
yakarış ile öfke arasında bir yere sıkışıp kalıyor. İnanç ile inkâr arasında
bir yere…
Bir tarafta Yaratıcı’nın
kendisine niçin sahip çıkmadığını açıklığa kavuşturamamış olmanın gerilimi,
diğer tarafta O’na artık hiç
seslenemeyecek olmanın verdiği kara kabus bir yokluk korkusu ve yalnızlık…
Bir noktada kıssalar, öğütler
devre dışı kalıyor. Açlık, korku yahut kısırlık ile yüz yüze kalanlar Yaratan’ın
varlığını doğrudan tecrübe etmek istiyorlar.
Bazılarının aklından şu dahi geçmiyor
değil: Biz yeryüzündeki insanlar, hep birlikte çıksak evlerimizden,
ibadethanelerimizden, okullarımızdan, iş yerlerimizden ve ovaları, vadileri, dağları
doldursak hepimiz birden ağlasak, bağırsak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
diyorsun ki :