23 Ağustos 2013 Cuma

bela

Tanrı’nın insana en mühim vergisi ‘varlık’tır.  
Varlığını devam ettirebilme kabiliyeti, ehemmiyet sıralamasında ikincidir.
Bu kabiliyet, yeme-içme; barınma-bürünme(güvende olma) ve üreme şeklinde ortaya çıkıyor.
Bütün bunlar birer beceri olduğu kadar birer ihtiyaçtır da… Yahut şöyle de dile getirilebilir: Bu kabiliyetlerde bir noksanlık olması, istenilen bir şey değildir.
Bahsi geçen ihtiyaçların doruğa çıktığı zamanlarda, Yaratan – İnsan ilişkisi en girift hâlini alıyor.
Kalbine korkular üşüşen insan, yakarış ile öfke arasında bir yere sıkışıp kalıyor. İnanç ile inkâr arasında bir yere…
Bir tarafta Yaratıcı’nın kendisine niçin sahip çıkmadığını açıklığa kavuşturamamış olmanın gerilimi, diğer tarafta  O’na artık hiç seslenemeyecek olmanın verdiği kara kabus bir yokluk korkusu ve yalnızlık…
Bir noktada kıssalar, öğütler devre dışı kalıyor. Açlık, korku yahut kısırlık ile yüz yüze kalanlar Yaratan’ın varlığını doğrudan tecrübe etmek istiyorlar.

Bazılarının aklından şu dahi geçmiyor değil: Biz yeryüzündeki insanlar, hep birlikte çıksak evlerimizden, ibadethanelerimizden, okullarımızdan, iş yerlerimizden ve ovaları, vadileri, dağları doldursak hepimiz birden ağlasak, bağırsak… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

diyorsun ki :