23 Şubat 2012 Perşembe

Bir gelen ağlar bir de giden

“Birlikte yaşanan bir felaket kadar insanları birbirine bağlayan başka bir şey yoktur.”
İvo Andriç\ Drina Köprüsü’nden.
            
            Bu sözden yola çıkarak birçok durum hakkında yorum yapmak mümkün. Bu kitabı okuma vaktimin bugünlere denk gelişi tesadüf olmamalı diye düşünüyorum çünkü tam isabet oldu.
             Niyetim, içinden geçtiğim şu günleri kavramak. Bunun için yukarıda geçen cümleden ilham alarak, çetin bir coğrafyanın, insanları birbirlerine karşı sıcakkanlı davranmaya nasıl zorladığından bahis açacağım.
             Öncelikle Drina Köprüsü’nden söz etmek icap ediyor. Sokollu (Sokoloviçli) Mehmet Paşa’nın yaptırdığı bu köprüde, İvo Andriç, Balkanların trajedisini görmüş. Köprüye de adını veren Drina Nehri birçok kez taşmış, her seferinde sancılar yaşatmış. Kıyısına kurulmuş bir kasabayı defalarca yutmuş. Yeniden kurmuşlar her seferinde kasabalarını, o ince fakat rahatsız edici olmayan ses tonuyla şarkı söyleyen kadının dediği gibi “sil baştan” başlamışlar, “hayatı sıfırlamışlar” Çünkü yaşamak icap ediyormuş.
            İmdi, Doğu Karadeniz’in en doğusundayım, yürüyerek hareket etmenin zor olduğu, araçla hareket etmenin daha zor olduğu bir coğrafyada.  Özellikle şehre sonradan gelenler (memur sınıfı başta olmak üzere) birbirlerine,  Drina kıyısındakiler gibi bağlı, onlar kadar destek oluyorlar. Yeni gelene güler yüz gösteriliyor ve ilk günler bahis konusu hep engebeli coğrafya yahut şehrin pahalılığı oluyor, tıpkı Drina’nın sel baskınları gibi veya Sırp isyanları gibi… Herkes alışılabilirliğinden söz ediyor bu yerin. Alışırsın diyorlar. Bir yerde  “Alışmak” kelimesini kullanmak icap ediyorsa, buna ihtiyaç duyuluyorsa o yerde, olağandışı bir şeylerin var olduğuna hükmetmek zor olmasa gerek.  

Ama biliyorum alışırım. Yeni insan ilişkileri kurmaya, güvene dayalı dostuklar imar etmeye gayret ederim. Tıpkı binbir emekle yaptıkları evlerini, nehir sularının götürdüğü Drina kıyısı insanları gibi...  Ben alışırım alışmaya da en eskisinden en yenisine, en yaşlısından en gencine, insanlar bu kelimeyi kullanmaktan vaz geçebilirler mi bilmek mümkün değil! "alışmak"
           Öyle tahmin ediyorum ki en başta aktardığım cümle, “Birlikte yaşanan bir felaket kadar insanları birbirine bağlayan başka bir şey yoktur" cümlesi, İstiklal Harbimiz için bile geçerli. İstiklal Marşı’nın yazıldığı o yıllarda, savaşı birlikte yürüten insanlar, fikir bakımdan o kadar farklı, (doğrusu karşı) kutuptaydılar ki onları ancak bir felaket bir araya getirebilirdi ve öyle oldu.
Hâl böyle iken “alışırım” demek hata değildir. İnsan alışır.
Diyorlar ki: Bir gelen ağlar bir de giden! Ağlamadımsa da güldüğüm söylenemez en başta.