19 Kasım 2012 Pazartesi

"keşiş yalnızlığının tafraları" ve Şair


"O ferah ve delişmen görünen birçok alınlarda
betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır..."


İnsanın başucunda yahut kitaplığında bir İsmet Özel kitabı ile uyuması zor iş. Adama ezâ çektirir. Yakasından paçasından çekiştirir. Asla rahat bırakmaz, unutmanıza müsaade etmez. Bir şeyleri hatırlatması için parmağa bağlanmış ip gibi… Fakat daima sıkıştıran, kangrene sebebiyet verecek kadar sıkıştıran bir ip. Kâle almazsanız parmağınızı koparmakla tehdit etmekten asla çekinmez. Ciddiyetle yaklaştınız diyelim. Bu sefer kalbinizi ve beyninizi sıkıştırmaya başlar. Bu kez öncekinden daha acımasızca…
Tereddütsüz güvendiğiniz biri, “su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum” derse ne söyleyebilirsiniz? Ben taslara kulağımı verdim. Üstelik bu adam, “keşiş yalnızlığının tafralarına” yüz vermemiş bir insan. Demem o ki John Maynard Keynes’ten kendi başına da nefret edebilir. Ama siz, bigâne kalır da nefret etmezseniz yahut bu işe yeltenir de gayretkeş olmaz iseniz karşınıza geçer ve karın kasları ağrıyana dek ödeyeceğiniz bedelin ağırlığını bağıra bağıra söyler yüzünüze karşı. Bunun farz-ı kifâye olduğunu düşünür.
Hayatı boyunca ‘kaval dinlediğine’ şahit olan yahut dilinde, ‘tuz yaladığına’ dair emareler gören yoktur. Etliye de karışır sütlüye de… Bunu vazife bilir. Bir kez olsun kulak verip söylediklerini dinlediniz mi artık rahat yaşayabilmeniz için ya hamâkat ehli ya da kâfir olmanız icap eder. Rahat ile hayat arasındaki kafiyeyi kullana kullana burun deliklerinizden içeri iki parmağını sokar ve tıpkı bir hayvanı deviriyormuşçasına serer sizi yere. Örseler… Tekmeler atar karın boşluğunuza, gerekirse kasıklarınıza bile… Çünkü “Yaşamak bir sanrı değilse öç alınmak gerektir”
                                                                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

diyorsun ki :