8 Mart 2012 Perşembe

yaşa(t)mak

Ancak ölmek üzere olanları yoğun bakıma alırlar. Ağızlarında oksijen maskesi ve kollarında serumlar; başucunda doktorlar, hemşireler... Kişinin, o yer dışında yaşamasına imkân kalmamıştır. Çıkarsa ölür. Anlayacağınız: Doğal yaşama alanında, şu dakikada yeri yoktur. Ona özel alan oluşturulur.


Özellikle kültür sahasında faaliyet gösteren dernekler, vakıflar, örgütler vs. için denilebilir ki bunlar kültürel değerlerin yoğun bakımıdır. Herhangi bir şeyin hayatını muhafaza etmek için bir kuruluşa ihtiyaç duyuluyorsa o şeyin tabii yaşama alanı kalmamış demektir. Çünkü ancak ölmek üzere olanları yoğun bakıma alırlar. Öyle ya siz hiç “spor ayakkabılarını koruma ve yaşatma derneği” duydunuz mu. Yahut “Cam bardaklara sahip çıkalım!” diye slogan atan bir örgütün mensuplarını? Şöyle de denilebilir: Cam bardak ve spor ayakabbısı yalnızca kendi varoluşlarına olan “ihtiyaç” sebebi ile hayatlarını  devam ettiren varlıklardır.


Ne yani şimdi kuvvetli olan yaşar, zayıf olan ölür demeye mi getiriyoruz? Bir nevî doğal ayıklanma, evrim? Yok kastedilen tam olarak bu değil. Belki bir “yapay ayıklanma” ve sonrasında gelen vicdan azabından bahsedebiliriz. Bir de (toplum vicdanındaki) bu azabın, söz konusu kuruluşların ortaya çıkış sebebi oluşundan…
Yeni değerleri, elindekilerle değiştirirken uzun yıllar sarmaş dolaş yaşadığı nesneleri, kelimeleri, âdetleri terk etmek belli ki kolay olmuyor toplum için. En azından susturulması gereken bir ses yükseliyor kalplerden. Vicdanın sesi… O vakit avunma kâbilinden yoğun bakımlar (dernek vb. kuruluşlar) kuruluyor söz konusu bu kıymetleri (sözde) yaşatmak için. İyi ama bir fanus içinde nefes alıp verebiliyor olmak; koşmaya, yağmur altında ağlamaya, rüzgara göğüs gererek yürümeye denk tutulamaz ki… Ona yaşa(t)mak denmez. Belki vicdanı susturmak denir.

Özel günler de bir bakıma bu sınıftandır. Birileri yahut bir şeyler için özel gün tahsis edilmişse bu, günün önemini, insanların gözü önüne getirmek içindir. Demekki gözün önünde değil arkasında duruyor bu önemli hadise yahut kimse. Demekki dünya cam bardaklar günü de yok. Düşünmeye gerek yok cam bardaklar hak ettikleri kıymeti buluyor ve yaşıyorlar. Peki yaşayamayanlar?
Bilinmeldir ki özel gün tahsisi de bir vicdan azabının göstergesidir.
Fakat!
özel günler bir kıymeti yaşat(a)maz, koruma maksatlı kuruluşlar da yaşat(a)maz ancak acı içindeki bitkisel hayatı uzatır.
Sonrası mı?
Kaçınılmaz ötenazi!
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü!
Bugün kimin vicdanının azabı acaba?

8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

diyorsun ki :