28 Aralık 2011 Çarşamba

B\ ilgi

Bilgi sahibi olmak bizi şerefli kılar.

Bunu söylerken ‘bilgisiz olmak (cehalet); şereften yoksun olmaktır’ demek istemiyoruz. Fakat cahil kimse haysiyetini kaybetme riski ile daha çok karşı karşıyadır.

Öte yandan şu itirazın geleceğini kestirmek hiç de zor değil: Bilgili ama şerefini kaybetmiş insanlar var. Hem de o kadar çok ki… Evet bu itirazı haklı bulmaktan kendini alamaz insan.

Öyle ise cümlemizde bir değişikliğe gitmek boynumuzun borcudur. Şöyle söyleyelim: ‘Bilgi sahibi olmak, onurumuzu muhafaza etmek için mutlak mânâda gereklidir.’

Şimdi teklifimizin ayakları yere tam olarak basmadıysa da parmak uçlarının toprağa temas ettiğini hisseder gibiyiz.

Mimariden, minyatürden, tasavvuftan, giyim kuşam-yeme içme âdâbından örnekler vererek söz konusu teması güçlendirmek; biraz daha zihnimizi rahatlatmak mümkün… Ama bunu yapmayacağız.

Bunun yerine son zamanlarda okuduğum birkaç kitaptan bahis açmanın, bu satırlarda gözlerini gezdirecek sabırlı insanlara daha çok hürmet göstermek mânâsına geleceğini düşünüyorum. Bilirsiniz eskilerin diline dolanmıştır: "Marifet iltifata tâbîdir." Günümüz insanına sözü şöyle iletmek mümkün: Bilgi, ilgiden gelir. Buradan hareketle ve okurken idrakimizi, (eğer var ise) dahil olduğumuz kampın, düşünce sisteminin doğrularına hapsetmezsek daha çok faydalanabileceğimiz inancıyla;

Marmara İlahiyat Fakültesi hocalarından İsmail Kara’nın “Cumhuriyet Türkiye’sinde Bir Mesele Olarak İslam” isimli kitabından söz açacağım. Tanzimat’la gerçek mânâda fitili ateşlenen ve sonra Meşrutiyet döneminden başlayarak günümüze kadar gelen modernleşme(Batılılaşma) sürecinin, Cumhuriyet Türkiyesi'nde yaşamış ve yaşamakta olan insanların geçirdiği badirelerin, klişelere düşmeden; gazete küpürleri, fotoğraflar, meclis zabıtları vb. delillerle ele alındığı, emek mahsulü harikulade bir çalışma...
Dikkatli bir biçimde okuyanın, ülkemizi “anlama” adına muazzam fayda sağlayacağına kefilim.

Bir de Erol Güngör’ün "İslam Tasavvufu’nun Meseleleri" adlı kitabın kıymetini anlatmak için cümleler kurmaya gayret edeceğim ama hakkıyla anlatmakta başarısız olacağımın bilincindeyim. Bir sosyolog ve medeniyetimizi iyi tanıyan sağlam bir idrak nasıl tasvir edilir bilemem. Ama tasavvufa dair düşüncelerinizi etraflıca değerlendirebileceğiniz, ilmî fakat sıkıcı olmayan bir eser.
Yazara göre tasavvufi cereyanlar bir sebep değil bir sonuç. Kimi zaman toplumsal yozlaşmanın kimi zaman lükse düşkünlüğün kimi zaman da savaş meydanlarındaki mağlubiyetin neticesi. Mutlaka sosyal marazları, hastalıkları tedavi etmek için bir toplumun gösterdiği bir reaksiyon…

Bilgiyi kavgalarımız için değil ayağımızı yere sağlam basmak için kullanmamız gerektiği açık. Sağlam basanın ileriye atılma gücü malumunuzdur...

Hakiki manada “bilmek”,  “kavramak” ve ayakları yere basar bir şekilde yaşamak duası ile…

3 yorum:

  1. İnsanlar birbirini alt etme derdine düşmüş.
    Başıma gelen bir olay üzerine geldi bu yazı. Yorum yazmaktan kendimi alıkoyamadım. Doğru olduğunu bilsek de bilmesek de karşı tarafın yanlış yerde olduğu bize beynimiz bir şekilde aksettiriyor. Anlaşılmayı ümit ediyoruz biçare.
    Teşekkürlerimle Talip.

    YanıtlaSil
  2. merhaba, uzun zaman olmuş kaleminden satırları bu mecralarda okumayalı..:)
    Bilmekten bahsetmişsin... Ne güzel etmişsin... Kitap önerilerin de takdire şayan...
    sevgi ve selamlar,

    YanıtlaSil
  3. Hamide,
    "Anlaşılmayı ümit ediyoruz biçare.." Bu çaresizliğin sesi sanki. Benim çokça yaşadığım. Dediğin gibi insanlar yükselerek değil belki ama karşısındaki aşağıya iterek üstünlük duyguları yaşamaya çalışıyorlar.. Ve bu giderek daha aşağılık bir toplum ortaya çıkarıyor.
    Tabii ki "iyi" olmak boynumuzun borcudur. Ben Teşekkür ederim Hamide.


    Esma gül hanım,
    Ve aleyküm selam
    Bir süre aradan sonra yazı paylaşmak benim için de keyifli oldu. Teşekkür ederim:)
    Kitaplar hakikaten paha biçilemez kıymette. Bakmayın arkasındaki etikete.
    vesselam...

    YanıtlaSil

diyorsun ki :