23 Kasım 2011 Çarşamba

İz-de




“Bî-vefâdır çün elem, kimden istersen vefâ,
  Bî-vefâ dünyada sen yâr-ı vefadâr isteme!”

(Vefasızdır çünkü âlem kimden istersin vefa

Vefasız dünyada sen vefalı yar isteme)
      Bu dizelerde, üzerinde durmaya değer birçok kelime var ama diğerlerini boynu bükük koymayacağımıza ve gelecekte bir gün mutlaka onlara da idrakimizi yönelteceğimize dair söz vererek aralarından “istemek” kelimesini tercih ettik.
    Bilenler bilir; bir eylemin hayat hikâyesini bilmek, o eylemi kullanırken cesaretlendirir insanı. Ve insan, o eylemin taşıdığı fikri savunurken daha gözü pek olur. Bu düşüncemizden hareketle ‘isteme’nin, bir iz-deme/takip etme faaliyeti olduğunu bildirelim. İsteyen insan, “iz” sürer.
   İnsanın mâkus talihi budur ki izini sürdüğü şey, hep bulamadığı/bulamayacağı şeydir. İyi de bu durum niçin kötü olsun? Tabii ki insan bulamadığının izini sürecek. O zaman o cümlemizi düzeltelim: İnsanın makus talihi, bulamadığını/bulamayacağını istemek değildir. Ya nedir? Tereddütsüz yanıtlıyoruz ki insanı en bedbaht yapan şey: Bulduğunu zannetmektir. İz sürmenin hazzından vazgeçmek; diz çökmektir.
Ama

Gel, bulunma bu dikenli âlemin bağında
 Sus, beyhude gülsüz yerde gülizar isteme” diyerek Nesimî, niçin elimizi kolumuzu bağlıyor. Aslında bağlamıyor. Tam mânâsı ile kırıyor zincirlerimizi. Çünkü “gel bulunma" demese “isteme!” de diyemezdi. Bu alemde Vâr isen istersin/ iz-dersin.
Peki ya “İsteme!” diyenin murâdı nedir? 
Vâr olma! (Yok ol!)

Bu âlemde bulunma-ma-nın bir yolu var mı? Kuşkunuz olmasın ki var.
O zaman o yolu iz-deyin; onun izini sürün.
Ancak o zaman mümkün olsun “isteme-me”


Ey gönül,
"Vefasız dünyada sen vefalı yar isteme"

4 yorum:

  1. Merhaba,
    gönül telimize deydi bu akşam bu cümleler...Ne güzel anlatıyorsunuz hiç bitmesin istiyorum okurken ancak bitiveriyor... Rabbim sizi bu düstur da muvaffak eylesin... Fark, farketmeyene kör damgası vurulabilecek kadar ayan... :)
    ''İsteyen insan, iz sürer'' bu ifadeyi çok beğendim... Sizin de ifade ettiğiniz gibi insanoğluna kötü gelen; bulamadığının izini sürerken ki yorgunluk ve bulduğunu zannedip durup baktıktan sonra ki hayal kırıklığı... Bu koskoca bir ömrün özeti belki de...
    Kıymetli paylaşım ortağım, bu güzel yazıya layık bendenizden bir satır yorum gelemeyeceğinden son cümlelerimi Gülistan'dan nağmelerle kapamak isterim:)

    Ey seher bülbülü! Sen aşkı, bir kelebekten öğren,
    O yanarak can verdi de hiç ses etmedi.
    HALBUKİ BU YOLDA OLANLAR, ONU İSTEMESİNİ BİLMİYORLAR,
    GERÇEKTEN HABERİ OLANLARSA SIRLARIYLA KAYBOLDULAR.
    Zira onlardan geriye hiçbir haber gelmedi...

    Muhabbetle...

    YanıtlaSil
  2. İskender Pala'vari çıkarımlar olmuş,tebrik ederim,pek hoş:)sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
  3. Merhaba
    Esma Gül Hanım,
    Bugün bir kitaba başladım. Ahmet Savaş- Vazgeçmenin Bilge Soytarrısı. Sizin Sâdî'den verdiğiniz örnekle zihnimde birebir örtüşen bir bölüme rastgeldim ki yazmadan edemeyeceğim. Ateşin Hakikatine ulaşmaya çalışan dört kelebeği anlatıyor. Özetle şöyle: Bu kelebeklerden ilki şöyle bir uçup ateşin etrafında geri dönüyor ve diyor ki "Ateş aydınlatan bir şeydir."
    Bir sonraki kelebek biraz daha yaklaşıyor ve şunu söylüyor: " Ateş ısıtan bir şeydir."
    Diğeri biraz daha yaklaşıyor. Kanadının ucu da biraz yanıyor. Dönünce "Ateş yakan bir şeydir" diyor. Fakat bunların hiçbirinin ateşin hakikatine varamadığı söyleniyor. Sonuncu bir cesaret atıyor kendini ateşin içine... Küçük bir kıvılcım oluyor. Neticede ateşin hakikatine ulaşıyor ve fakat bu dakikada kime, neyi, nasıl anlatsın. Yazara göre anlatmasına da gerek yok zaten. Çünkü Ateşin hakikatine ancak yananlar varabilirler.
    Yazıları bunca beğenmeniz, bir iyi niyetin, iyi bakışın neticesi. Çok teşekkür ederim. Hem böylesi kıymet verip okuduğunuz için hem de sözlerinizi esirgemediğiniz için..
    Hürmetlerimle,
    Bâkî selam.

    YanıtlaSil
  4. Kadim,
    Teşekkür ederim. Kuvvetli bir kaleme benzemek acemilerin, okul tabiri ile çömezlerin çok hoşuna gider.:) eh benim de bir çömez olduğu ortada iken söze ne hacet.. Ama ben yine Divan Edebiyatı sahasında çalışan Ahmet Sevgi hocayı daha çok el üstünde tutarım bu konuda. Her ne kadar halka meşhur olmasa da...
    Kendisi bir gazetede haftalık neşrediyor yazılarını. Selçuk Üniversitesi'nde Edebiyat Fakültesi'nde Akademik kariyerinin son noktasında. Muhakkak tavsiye ederim. Çok tatlı ve naif bir kalemi vardır. İnsan kıyamadan okur.
    Vesselam :)

    YanıtlaSil

diyorsun ki :