7 Ağustos 2012 Salı

Kayıtsızlık


Bugün, ‘insan’dan bahsederken yepyeni bir şeyler söylemeye imkan var mı bilmiyorum ama daha ilk satırlarda, okuyanın, okumaktan vazgeçmesi ihtimalini göze almakta sakınca görmüyorum. Sakınca görmüyorum çünkü insanın bu dünyadaki hâlini kendime konu edinmek mecburiyetindeyim. Çaresizim. Bu mücadeleyi bitirmeden herhangi bir cepheye koşamayacağımı anladım. 

Diyorum ki biz (insanlar), bir gün (sırtlamaya gücümüzün kesinlikle yetmeyeceği) koskoca bir kayayı kaldırmak zorunda kalsaydık ama bu, nefes almak kadar mecburî, en az onun kadar tabii olsaydı. Kaldırmadığımız takdirde uğrayacağımız zararın, aksi durumda uğrayacağımız zarardan daha büyük olduğunu da kesin olarak bilseydik tereddüt etmeden biz bu mecburiyeti unuturduk. Unuturduk çünkü biz bu çatışma ile başa çıkamazdık.
Yeryüzünde, mantık dairesi içinde(fikrimce ibadetler bu dairenin dışındadır) yaptığımız hemen her şey, ölümü unutmak içindir. Bu kaya kalkmaz. Öyle tahmin ediyorum ki (inancı ne olursa olsun) hiç kimse; kâinat denilen bu organizasyonun, bu yapının, hatta varlığın, var oluş gerekçesi konusunda aklını ikna edebilmiş değildir.
İkna olamayan akıl, (biz âvâmın tâbiri ile) çömelerek sırtını soğuk bir duvara dayamış ve karşısındaki kayaya hiç bakmadan, kayıtsızca sigarasının tellendiriyor. Bu kayıtsızlığın gerekçesi açıktır: O kaya kalkmaz ama kalkacak.

“Ölmeden önce ölmek”ten bahis açmanın tam yeri olsa da bunu yapmayacağım.

“Sanman ki taleb-i devlet ü câh etmeye geldik
         Biz âleme bir yâr için âh etmeye geldik”  \ Yenişehirli Avnî

هسین